Yazmak aslında başlamak değil mi? her cümle her satır bir başlanğıç. Bazen yazarken sözün nerde biteceğinden çok nerde başlayacağını düşünürsünüz. Sessiz gecelerin sabaha dönmesini beklemek gibidir dilinden çıkacakların kağıda geçerken geçen zamanı bazende bir kuşun ilk kanat çırpması gibi meraklı ama korkak. Yazacağın bir el ile gönülün ortaklığını yazacağım bazende olmayan gönüllerin inceleğini yazacağım. Düşünmek okuyanlar için vakit alacak. Zamanı nerde başlatmak mı yoksa nerde bitimek mi arasında gidip gelecek bir sözün son şahidi olacaksınız. Takip bir boşlukta çıkış ışığı ile bir boşluğa sürüklenişin tam ortasıdır. Burasının ne olacağına siz karar verin.....

7 Mayıs 2011 Cumartesi

ARAMAK İLE BULMAK ARASINDA GİDİP GELEN BİZLERE ! ! !

"AŞK-I BULUP UÇMAK İÇİN NE BEKLERİZ."
Bugün size akıl deryasında gezinen Tebrizli Şems'den bir kıssa aktarıyorum okumanızı tavsiye ederim.

Birgün Mevlana'yı ziyaret etmeye felsefecilerden bir grup gelmiş. Soruları olduğunu bildirmiş. Mevlana da onlara Şems'i göstererek, "Benim sorularımı cevaplayana sorun" diyerek havale etmiş. Bundan sonrasını Şems'ten dinleyelim.

İçlerinden birini başkan seçtiler. Hepsinin adına o soracaktı. Sormaya başladılar.

-Allah var dersiniz, ama görünmez; göster de inanalım.

Öbür sorunu da sor.

-Şeytanın ateşten yaratıldığını söylersiniz, sonra da ateşle ona azap edilecek dersiniz. Hiç ateş ateşe azap eder mi?

Peki, öbürünü de sor.

-Ahirette herkes hakkını alacak, yaptıklarının cezasını çekecek diyotrsunuz. Bırakın insanların canı ne istiyorlarsa yapsınlar, karışmayın!

Bunlar mı sorularınız? Şimdi peşimden gelin de cevaplarını vereyim. Kalktık dergahın bahçe duvarının yanına vardık. Yerden kurumuş bir kerpiç aldım ve adamın başına vurdum. Soru sormaya gelen felsefeci yanındakilerle apar topar Konya kadısına gittiler. Aradan yarım saat geçti, kadı bizi çağırdı.

-Ben soru sordum, o başıma kerpiçle vurdu. Dedi felsefeci.
-Ben de sadece cevap verdim.

Kadı bu işin açıklamasını istedi.

-Bana Allah'ı göster de inanayım dedi, şimdi bu felsefeci başının ağrısını göstersin de inanayım.

Felsefeci şaşırarak;

-Ağrıyor ama gösteremem dedi.

-İşte Allah ta vardır, fakat görünmez. Yine bana, şeytana ateşle nasıl azap edileceğini sordu. Ben buna toprakla vurdum. Halbuki kendi bedeni de topraktan yaratıldı. Yine bana; Bırakın herkesin canı ne isterse onu yaosın dedi. Benim canım onun başına vurmak istedi ve vurdum, niçin hakkını arıyor? Aramasa ya! Bu dünyada küçük bir mesele için hak aranırsa, o sonsuz ahiret hayatında niçin hak aranmasın? dedim. Felsefeci, bu cevaplar karşısında hayrete düştü, söz söyleyemez oldu. Herkesin huzurunda elime sarılarak;

-Bunca yıldır senin gibisini görmedim, sen dininin adamısın. Bize İslam'ı sevdir.
"ŞU ÖMRÜ KELEBEGİNKİNDEN DAHA MI UZUN ZANDEDERSİN"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder