“Akşamları sabah ettim yine sensiz günlerde.” Yazıya ya bu başı şarkı gibi başladı, özlem çekmiş garip bir aşığın son sözü gibi. Yeni bitmiş sevdaların ardından yazılmış bir nida bestesi gibi. Hani ilişkiler biterde bir taraf yaralı kalır ya bu nidada tam o yaralı taraf içindir. Gün boyunca evde, işte, yolda hatta yemekte midesine giren aşk ızdırabıyla yaşamış. Akşam eve gelince de rahatlamak istemiş bir ruhun aşk ile baş başa kalma anıdır bu nida. Yatağına yatmış ama onun yokluğunu uykusuz nöbetlere çevirmiş bir sevdalıdır bu vücut. Gönülde ayrılığın ardından yakılan kırk mumdan her gece bir mumun söndürülme merasimidir uykusuz geçen geceler. Kırk birinci günün beklendiği uykuya hasret zindanlardır yataklar. Eski derler ki; “ayrılık ardından kalpte kırk mum yanar ve her gün biri söner” diye. Sönen mumlar hasreti azaltır acıyı artırır ve kırkıncı gün geldimi o hasret, o ümit tümden biter ama o acı alevlenmiş ateşiyle yüreğe saplanır ve artık yaşam acılı bir sosa bulanmış gibi devam eder. İşte bu nidada kırk birinci günde öylece dilden son kez dökülür.“Akşamları sabah ettim yine sensiz günlerde.” Sonra uykusuzluğa dayanamayan gözler kapanır. Kapan gözlerdir, kalp hiçbir zaman uyumaz rüyalar “O” ile başlar, gözler “O” ile açılır ama “O” nun haberi yoktur.
Kalpte yaktığım mumları söndürmeden kapıyı çarparsan yangın çıkar.
SELŞAH
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder