Yazmak aslında başlamak değil mi? her cümle her satır bir başlanğıç. Bazen yazarken sözün nerde biteceğinden çok nerde başlayacağını düşünürsünüz. Sessiz gecelerin sabaha dönmesini beklemek gibidir dilinden çıkacakların kağıda geçerken geçen zamanı bazende bir kuşun ilk kanat çırpması gibi meraklı ama korkak. Yazacağın bir el ile gönülün ortaklığını yazacağım bazende olmayan gönüllerin inceleğini yazacağım. Düşünmek okuyanlar için vakit alacak. Zamanı nerde başlatmak mı yoksa nerde bitimek mi arasında gidip gelecek bir sözün son şahidi olacaksınız. Takip bir boşlukta çıkış ışığı ile bir boşluğa sürüklenişin tam ortasıdır. Burasının ne olacağına siz karar verin.....

24 Mayıs 2011 Salı

ETME ...


BİRDE BİZDEN DİNLEYİN BAKALIM

     Bugün size Mevlananın Şemsin gidişinin ardından onu Şam'da bulup geri dönmesi için yazdığı o güzel şiiri paylaşacağım. Önceki yazılarımdada anlattığım gibi sevdim mi MEVLANA gibi sevmek lazım. Sevdim mi ŞEMS gibi sevmek lazım. Yinede bilmek lazım ki sevdim mi kor olup yanmak lazım ben değil biz değil hep "O" olmak lazım. Günümüzde bu gibi sevgiyi bulmak belki kaf dağının ardında kaldı ama bir sevda için baş verilecekse Şems gibi gözünü kırpmadan ölüme gitmek lazım. 

ŞEMSİN GİDİŞİ....


Bir gece Mevlana ile şems AŞK içide sohbet ederlerken kapı vurulmuş, dışarıdan kalabalık bir güruh;
-Şeeeems dışarı çıııııkkk! diye bağırmıştı.
Mevlana yaklaşan acı kaderi sezmişçesine:
-Çıkma diye yalvardı.
Zat boyutundan, Hikmetten öte Kudretten bakan Şems gülümsedi:
-Telaşlanma, verdiğimiz sözü tutma vakti gelmiştir diyerek kapıya yöneldi.
-Ne sözü, nereye, niyeee?" diye yapıştı ellerine Mevlana.
Şems, yıllardır sakladığı sırrı söyledi:
-Şam’da Rabbime yalvarmış, aşkımı seyredeceğim bir ayna istemiştim. Rabbim seni verdi, sende seyrettim…
-İyi işte, seyre devam edelim, dedi Mevlana.
Şems;
-Rabbim de bana demişti ki, o aynayı verirsem ne bağışlarsın?
Tereddütsüz şöyle demiştim; Başımı veririm!...

Şems dışarı çıktı. Sadece bir “Allaaaah” nidası duyuldu.
Ay ışığında yerde üç beş damla kan seçiliyor, ama ne baş, ne ceset, ne de katiller gözükmüyordu!…
Aşkları sır olmuştu.
Mevlana’yı sahiplenenler, Onu paylaşmak istemeyenler şehit etmişti Şems’i.
Aşkın doğasıydı en yakın çevrenin tahammülsüzlüğü!…
Aşkın doğasıydı Firkat!..
Bazen bir aşkın feda edilmesini istemesek de bu aşk için bin aşkı feda ediyoruz.

ETME

Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun etme
Başka bir yar başka bir dosta meylediyorsun etme

Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı

Hangi hasta gönüllüyü kasdediyorsun etme

Çalma bizi bizden bizi gitme o ellere doğru

Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun etme

Ey ay felek harab olmuş alt üst olmuş senin için

Bizi öyle harab öyle alt üst ediyorsun etme

Ey makamı var ve yokun üzerinde olan kişi

Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun etme

Sen yüz çevirecek olsan ay kapkara olur gamdan

Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun etme

Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan

Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun etme

Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer

Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun etme

Ey cennetin cehennemin elinde olduğu kişi

Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun etme

Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize

O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun etme

Bizi sevindiriyorsun huzurumuz kaçar öyle

Huzurumu bozuyorsun sen mavediyorsun etme

Harama bulaşan gözüm güzelliğinin hırsızı

Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun etme

İsyan et ey arkadaşım söz söyleyecek an değil

aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun etme

MEVLANAM... 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder